Thomas Quick

The Perfect Patient (Quick) Filmi: İsveçli Hannibal Lecter’in Tuhaf Hikayesi

Film Bilgileri

Mikael Håfström’un yönettiği İskandinav dedektif filmi “Quick” İsveç’in en tuhaf seri katillerinden birinin hikayesini ekranlara taşıyor.

İsveçli yönetmen Mikael Håfström 14 yıl ABD’de çalıştı, Stephen King uyarlaması “1408” filmini ve Anthony Hopkins’in oynadığı doğaüstü korku filmi “Ayin”‘i de dahil olmak üzere birçok filmin yönetmenliğini yaptı. Hafstrom seri cinayetler işlediğini öne süren İskandinav manyağı Thomas Quick‘in tuhaf hikayesini filme almak için vatanına döndü. Sonuç olarak mahkum serbest bırakıldı, şimdi tüm suçlarından beraat etti. Peki aslında ne oldu?

“Quick” filmi “İsveçli Hannibal Lecter” lakaplı akıl hastası Thomas Quick’in gerçek hayat hikayesinden uyarlanmıştır. Thomas Quick’in gerçek adı Sture Bergwall‘dır, hastanede gözaltında tutulması sırasında kendisi için bulduğu bu takma adı kullanmıştır. 8 farklı cinayetten yargılanarak psikiyatri hastanesine yatırılmıştır ve daha sonra 1964’ten 1993’e kadar İsveç, Norveç, Danimarka ve Finlandiya’da meydana gelen 20 başka çocuk kaçırma, yamyamlık, tecavüz ve cinayet suçlarını itiraf etmiştir.

Tıpkı “Zodiac” gibi bu film de cinayetler hakkında değil, kimin işlediğine yönelik gazetecilik soruşturması ile ilgilidir. Ancak Fincher’ın hikayesinden farklı olarak, burada katil uzun süre önce yakalanmıştır, geriye sadece bu anlattıkları cinayetleri gerçekten işleyip işlemediğini anlamak kalmıştır.

Film gazeteci Hannes Råstam’a adanmıştır. İsveçli gazeteci Quick’le tanıştıktan araştırmalar yapmış ve sayesinde dava yeniden gözden geçirilmiştir. Bu soruşturması için Råstam gazetecilik alanında büyük ödüller kazanmıştır. Filmdeki rolü Jonas Karlsson tarafından oynanmıştır. Thomas Quick / Sture Bergwall karakterini ise Çernobil dizisinde Mikhail Gorbachev’u canlandıran David Dencik oynamıştır.

Thomas Quick: Sahte Seri Katil

Yakın zamana kadar Sture Bergwall İsveç’in en ünlü seri katiliydi. 30’dan fazla cinayeti itiraf etti ve sekiz cinayetle yargılanıp mahkum edildi. Kendine Thomas Quick adını seçti. Uzun yıllar boyunca doktoruyla tedavi seansları sırasında cinayetlerini itiraf etti. Kurbanlarını öldürdüğünü, tecavüz ettiğini ve hatta yediğini iddia etti. Gerçi bu anlattıklarının hiçbir kanıtı bulunamadı.

1990’larda Sture itirafçılığa başladığında, İsveç gazeteleri ona “yamyam” adını verdiler. 2001’de polisle işbirliği yapmayı ve onlarla bilgi paylaşmayı bıraktı. Yine gerçek adını aldı. 2008’de İsveçli ünlü belgesel yazarı Hannes Råstam bu kişinin hikayesiyle ilgilenmeye başladı ve hakkında bir kitap yazmaya karar verdi. Sture Bergwall’ı ziyaret etti, davasının tüm detaylarını ve tıbbi geçmişini inceledi ve katilin ifadesini destekleyecek hiçbir kanıtın olmadığı sonucuna vardı, DNA izleri, cinayet silahları ve tanıklar yoktu. Bu keşiflerin ardından Sture inanılmaz bir itirafta daha bulundu. Önceki bütün itiraflarını uydurduğunu belirtti.

Bu olağanüstü hikaye 2012’de İsveç’te yayınlandı. Ne yazık ki Hannes Råstam “Thomas Quick: The Making of a Serial Killer” (Thomas Quick: Seri Katil Yaratma) adlı kitabının yayınlanmasından bir gün sonra karaciğer kanserinden öldü. Kitabında Hannes Sture’un doktorlardan, polislerden, avukatlardan, gazetelerden ve diğer kaynaklardan aldığı bilgileri kullanarak itiraf hikayelerini nasıl uydurduğunu ve bu bilgileri mahkemeye nasıl sunduğunu açıkladı.

Biyografi yazarının asistanı Jenny Küttim, ortaya çıkan gerçeklerden dehşete düştüğünü açıkladı. “En kötüsü insanların işlerini yapmamasıdır. Dışarıda adaletin önüne çıkarılmayan onca katil varken kurgusal hikayelere inanılıyor.” Kitap yayınlandıktan sonra Bergwall’ın avukatı müvekkilinin 20 yıldan fazla kaldığı psikiyatri hastanesinden bırakılması için dilekçe verdi. Ona göre, hiç yaşamamış bir seri katilin tuhaf olayı “tüm hukuk sistemini ciddi sorularla karşı karşıya bırakıyor”.

Masum bir insanın neden böyle itiraflarda bulunmasının anlaşılması pek mümkün görünmüyor. Bir gazeteciye yaptığı açıklamada Sture hareketlerinin nedenini ilgisiz kalmasıyla açıkladı. Ailedeki yedi çocuktan biriydi, okulda özellikle göze çarpan bir çocuk değildi ve gençken eşcinsel olduğunu fark etti. İtiraflarından sonra hemen İskandinavya’da büyük bir üne kavuştu ve çoğunluğun dikkatini üzerine çekmeyi başardı. Sözlerinden başka hiçbir delil olmadığı halde cinayetlerle suçlandı.

Quick’in davasına bakanlar yalnızca gerçek katilin rapor edilen suçların ayrıntılarını bilebileceğine ikna edilmişlerdi. Sture Bergwall’ın sözlerine göre, kütüphaneye giderek uzun süredir çözülmemiş cinayetler hakkında çok şey okuyordu. Oradan daha sonra itiraflarında yer verdiği bilgileri toplamıştı. “Hangi normal insan korkunç cinayetleri işlediğini uydurur?” Gerçek şu ki, Sture sağlıklı bir kişiyi tamamen devre dışı bırakmak için yeteri miktarda ilaç kullanıyordu. Onun sözlerine göre, “Bütün bunları uyuşturucuların etkisi altında uydurmak zor değildi. Çok fazla fantezim vardı.”

Peki, Thomas Quick’e ne oldu diye merak edebilirsiniz. 26 Nisan 1950 doğumlu Sture Ragnar Bergwall şu anda 69 yaşındadır. 2008 yılında tüm itiraflarını geri çektikten sonra avukatı tarafından serbest bırakılması için bir dilekçe verildi. Temmuz 2013 yılında kaldığı hastaneden taburcu edildi. Yaptıklarından dolayı İsveç tarihinin en büyük adalet düşmanı adını aldı. İstediği ve uğruna cinayet işlediğini uydurduğu yoğun ilgiyi sonunda kazanmayı başardı. Hannes Råstam’dan sonra gazeteci Dan Josefsson da konuyu anlatan kitap yayınladı.

2015 yılında yayınlanan “Thomas Quick’in İtirafları” adlı bir belgesel filminde Bergwall’un hayatı, cinayet itirafları ve itiraflarını geri alması anlatıldı.

Mikael Håfström’ün gerilim filmi “The Perfect Patient” (İsveç dilinde Quick) 2019’da İsveç’te yayınlandı.

Bunu Paylaş

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir